Dârülbedayi
DârülbedayiDârülbedayi (Darülbedayi-i Osmanî de denir), İstanbul belediyesine bağlı ilk tiyatroya verilen ad (kuruluşu 1913–1914). Müessese 1934 yılına kadar bu adla anıldı. İstanbul belediye reisi Cemil (Topuzlu) Paşa İstanbul şehrinin kültür hayatına yakışır bir konservatuar kurmak istemiş, teklifini Belediye meclisi üyelerine kabul ettirmişti. Bunun için 3 000 liralık bir ödenek ayrıldı. Fransız tiyatro adamı André Antoine, Fransa'dan çağrıldı ve kendisiyle üç aylık bir sözleşme yapıldı. Konservatuar öğrenimi iki ana konuya ayrıldı, müzik ve tiyatro bölümleri kuruldu. 28 Haziran 1914'te İstanbul’a gelen Antoine, bir süre kuruluşla uğraştı, alınacak öğrenci adaylarının seçilmesinde bulundu. Birinci Dünya savaşının çıkması üzerine İstanbul’dan ayrıldı. Dârülbedayi'nin kuruluşunda yönetici, alaturka ve alafranga müzik öğretmeni olarak görev alanlar Reşad Rıdvan, Ali Rıfad, Zekâizâde Ahmed Efendi, Rauf Yekta Bey, Ahmed Kadir Kemali Bey, Saadeddin Bey, Hafız Yusuf Efendi, İsmail Hakkı Bey, Viktor Radeglia, Jean Avolio, Albert Braun, Furlani, Paul Lange, Aram Sinanyan, Halo Selvelli, C. Carihioponlo, Mescemes ve Silvio Kenssy adlı şahıslar oldu. Tiyatro bölümünün öğretmenleri Minakyan, Burhanettin (Tepsi), Ahmed Fehim Efendi, Rıza Tevfik, Sahap Rıza; Salih Fuat, Mösyö Rioti, Sadık Bey, Ârif Hikmet, Kemal Emin; yardımcı öğretmenler Muhsin Ertuğrul, Celâl Tahsin, Halit Fahri Ozansoy ve Hakkı Tahsin idi.
Dârülbedayi'nin ilk oyuncularının bir kısmı kuruluştan önce çeşitli sahnelerde çalışmış (Behzat Butak [Hâki], Nurettin Şefkati, Rıza Fadıl, Fikret Şadi, Ahmet Muvahhit, Muhsin Ertuğrul, Raşit Rıza, 4. Galip Arcan), bir kısmı ise kuruluşla birlikte sahne hayatına atılmışlardır (Hâzım Körmükçü [1915], Vasfi Rıza Zobu [1917], Hüseyin Kemal Gürmen [1918]). Diğer bir kısmının ise (M. Kemal Küçük'ün [1920], Emin Beliğ Belli'nin [1920], Mahmut Moralı'nın [1923]) tiyatro çalışmaları çeşitli topluluklarda başlamış, Dârülbedayi'e katılışları daha sonra olmuştur. Öğrenci adaylığı için verilen ilan üzerine, Dârülbedayi'e 197 kişi başvurdu. İlk elemede 63'ü başarı gösterdi. Kadın olarak yalnız sekiz Hıristiyan başvurdu. Bu yüzden kadın oyuncu bulmak, uzun süre önemli bir mesele olarak kaldı. Müslüman kadınların Dârülbedayi'e ilk girişleri Kasım 1918 tarihlerine rastlar. Bunlar Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife adlarındaki genç Türk kızlarıydı. Sahnede ilk görüneni Afife (Jale) oldu (1919), [Hüseyin Cahit Yalçın'ın Yamalar oyunu]. Başlangıçta sahneye çıkan ermeni kadın sanatçıların (Eliza Binemeciyan, Kınar Sıvaçıyan) yerini Türk kadınlarının alışı ise Atatürk'ün ilgisiyle gerçekleşti ve 1923'ten sonra Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir sahne hayatına atıldılar. Antoine gittikten sonra Reşad Rıdvan, Dârülbedayi tasarısının unutulmaması için basında ve kamuoyunda yankı yapacak bir açılış töreni düzenledi (Kasım 1914). Bir süre sonra bu sanat kurumu kapanma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Zamanın Belediye başkanı İsmet (Canbolat) Bey bir yönetmelik hazırlanmasını istedi. Kasım 1914'te başlayan çalışmalar, 1915 yılının ocak ayında bitti. Dârülbedayi için hazırlanan ilk yönetmelik otuz yedi maddeden ibarettir. Bu yönetmelikle Dârülbedayi, yalnızca bir okul değil, aynı zamanda profesyonel temsiller veren bir topluluk oldu. «Güzellikler evi» anlamına gelen adı da Ali Ekrem (Bolayır) tarafından bulundu.
Dârülbedayi, temsil hayatına Hüseyin Suat'ın Emile Fabre'dan adapte ettiği Çürük Temel (La Maison d'Argile) ile girdi. (ilk temsiller 1890 yılında Rıdvan Paşanın yaptırdığı Tepebaşı'ndaki ahşap binada verildi; daha sonra Şehzadebaşı'ndaki Ferah tiyatrosu v.d. kullanıldı.) 20 Ocak 1916 perşembe günü, ikindi zamanı kadınlara, o günün gecesi erkeklere oynandı. Bu temsilden kısa bir süre sonra para sıkıntısına düşen Dârülbedayi, 14 Mart 1916'da musiki bölümünü kapattı. 1917 Yılında, yardım niteliğindeki 3 000 lira 1 000 liraya indirildi. Bu sırada Dârülbedayi ilk yerli piyesi (Halit Fahri Ozansoy'un Baykuş, adlı manzum dramı) oynadı (2 Mart 1917). Muhsin Ertuğrul'un sahneye koyduğu ve oynadığı bu oyun halkça tutuldu. İkinci yerli oyun Yusuf Ziya Ortaç'ın Binnaz'ı oldu (1919). Bu sırada, parasızlıktan kapatılmış olan okul bölümü tekrar çalışmağa başladı ve Dârülbedayi Şehzadebaşı'ndaki Letafet apartmanından Hamalbaşı'nda (Beyoğlu) bir eve taşındı.
1918 Yılından başlayarak düzenli duruma, giren temsillere rağmen, kurumdaki huzursuzluk arttı. 31 Mart 1920'de Belediye başkanlığınca hazırlanan ikinci yönetmelik otuz üç maddeydi ve Dârülbedayi bu yönetmelikle, yalnızca temsiller veren bir tiyatro durumuna geldi. Sanatçılarla yönetim kurulu arasında ortaya çıkan anlaşmazlık üzerine, sanatçıların önemli bir kısmı ayrılarak özel bir tiyatro (Yeni sahne) kurdular. Bu topluluğun çalışmaları uzun sürmedi, kurucu İsmail Faik Bey iflas edince, topluluk da dağıldı. 1922'de kurulan başka bir özel tiyatro (Türk tiyatrosu), buradan ve Dârülbedayi'den yeni ayrılan sanatçıları biraraya getirdi. Bu kargaşalıklar 1923'e kadar sürdü. Parasızlık, düzensizlik ve imkânsızlık içinde Dârülbedayi o yılın temsillerine ancak ilkbaharda başlayabildi. Öte yandan, Defterdarlık temsil gelirinden vergi istiyordu. Cumhuriyet'in ilânından sonra, Dârülbedayi için bir tasarı hazırlanması 1924 yılında kararlaştırıldı. İlk düzenli dönem olan 1927–1928 mevsimine kadar sanatçılar çeşitli topluluklar halinde çalıştılar. En önemlileri: Muhsin Ertuğrul'un Şehzadebaşı Ferah sahnesinde kurduğu, Raşit Rıza'nın Halep Çarşısı Varyete tiyatrosunda kurduğu ve Fikret Şadi’nin Anadolu turneleri düzenlediği Millî sahne adlı topluluklar.
1927–1928 Tiyatro döneminde Dârülbedayi'nin başına Muhsin Ertuğrul geçirildi. Temsiller disiplinli, düzenli ve oyun seçimi daha iyi bir durum aldı. Yerli esere verilen önem arttı; 1928–1929 mevsiminde beş, 1932–1933 döneminde yedi yerli eser oynandı. Daha sonraki yıllarda sahnelenen Türk oyunlarının sayısı sürekli olarak arttı. 1930 Yılında Büyük Millet meclisinde kabul edilen Belediyeler kanununun 5. maddesinin 59. fıkrası, tiyatro binası yapmayı ve tiyatro topluluğu kurmayı «ihtiyarî» görev olarak belediyelere veriyordu. Böylece, bu kurum doğrudan doğruya belediyeye bağlandı. 1924 Yılındaki komisyon Dârülbedayi'nin «İstanbul Şehir tiyatrosu»adını almasını kararlaştırdı. Kurum, belediyeye bağlandıktan sonra basında ve halk arasında Şehir tiyatrosu adıyla anıldı, ancak kurum Şehir tiyatrosu adını 1934 yılında aldı.
Kaynak: Meydan Larousse
DârülbedayiDârülbedayi (Darülbedayi-i Osmanî de denir), İstanbul belediyesine bağlı ilk tiyatroya verilen ad (kuruluşu 1913–1914). Müessese 1934 yılına kadar bu adla anıldı. İstanbul belediye reisi Cemil (Topuzlu) Paşa İstanbul şehrinin kültür hayatına yakışır bir konservatuar kurmak istemiş, teklifini Belediye meclisi üyelerine kabul ettirmişti. Bunun için 3 000 liralık bir ödenek ayrıldı. Fransız tiyatro adamı André Antoine, Fransa'dan çağrıldı ve kendisiyle üç aylık bir sözleşme yapıldı. Konservatuar öğrenimi iki ana konuya ayrıldı, müzik ve tiyatro bölümleri kuruldu. 28 Haziran 1914'te İstanbul’a gelen Antoine, bir süre kuruluşla uğraştı, alınacak öğrenci adaylarının seçilmesinde bulundu. Birinci Dünya savaşının çıkması üzerine İstanbul’dan ayrıldı. Dârülbedayi'nin kuruluşunda yönetici, alaturka ve alafranga müzik öğretmeni olarak görev alanlar Reşad Rıdvan, Ali Rıfad, Zekâizâde Ahmed Efendi, Rauf Yekta Bey, Ahmed Kadir Kemali Bey, Saadeddin Bey, Hafız Yusuf Efendi, İsmail Hakkı Bey, Viktor Radeglia, Jean Avolio, Albert Braun, Furlani, Paul Lange, Aram Sinanyan, Halo Selvelli, C. Carihioponlo, Mescemes ve Silvio Kenssy adlı şahıslar oldu. Tiyatro bölümünün öğretmenleri Minakyan, Burhanettin (Tepsi), Ahmed Fehim Efendi, Rıza Tevfik, Sahap Rıza; Salih Fuat, Mösyö Rioti, Sadık Bey, Ârif Hikmet, Kemal Emin; yardımcı öğretmenler Muhsin Ertuğrul, Celâl Tahsin, Halit Fahri Ozansoy ve Hakkı Tahsin idi.
Dârülbedayi'nin ilk oyuncularının bir kısmı kuruluştan önce çeşitli sahnelerde çalışmış (Behzat Butak [Hâki], Nurettin Şefkati, Rıza Fadıl, Fikret Şadi, Ahmet Muvahhit, Muhsin Ertuğrul, Raşit Rıza, 4. Galip Arcan), bir kısmı ise kuruluşla birlikte sahne hayatına atılmışlardır (Hâzım Körmükçü [1915], Vasfi Rıza Zobu [1917], Hüseyin Kemal Gürmen [1918]). Diğer bir kısmının ise (M. Kemal Küçük'ün [1920], Emin Beliğ Belli'nin [1920], Mahmut Moralı'nın [1923]) tiyatro çalışmaları çeşitli topluluklarda başlamış, Dârülbedayi'e katılışları daha sonra olmuştur. Öğrenci adaylığı için verilen ilan üzerine, Dârülbedayi'e 197 kişi başvurdu. İlk elemede 63'ü başarı gösterdi. Kadın olarak yalnız sekiz Hıristiyan başvurdu. Bu yüzden kadın oyuncu bulmak, uzun süre önemli bir mesele olarak kaldı. Müslüman kadınların Dârülbedayi'e ilk girişleri Kasım 1918 tarihlerine rastlar. Bunlar Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife adlarındaki genç Türk kızlarıydı. Sahnede ilk görüneni Afife (Jale) oldu (1919), [Hüseyin Cahit Yalçın'ın Yamalar oyunu]. Başlangıçta sahneye çıkan ermeni kadın sanatçıların (Eliza Binemeciyan, Kınar Sıvaçıyan) yerini Türk kadınlarının alışı ise Atatürk'ün ilgisiyle gerçekleşti ve 1923'ten sonra Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir sahne hayatına atıldılar. Antoine gittikten sonra Reşad Rıdvan, Dârülbedayi tasarısının unutulmaması için basında ve kamuoyunda yankı yapacak bir açılış töreni düzenledi (Kasım 1914). Bir süre sonra bu sanat kurumu kapanma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Zamanın Belediye başkanı İsmet (Canbolat) Bey bir yönetmelik hazırlanmasını istedi. Kasım 1914'te başlayan çalışmalar, 1915 yılının ocak ayında bitti. Dârülbedayi için hazırlanan ilk yönetmelik otuz yedi maddeden ibarettir. Bu yönetmelikle Dârülbedayi, yalnızca bir okul değil, aynı zamanda profesyonel temsiller veren bir topluluk oldu. «Güzellikler evi» anlamına gelen adı da Ali Ekrem (Bolayır) tarafından bulundu.
Dârülbedayi, temsil hayatına Hüseyin Suat'ın Emile Fabre'dan adapte ettiği Çürük Temel (La Maison d'Argile) ile girdi. (ilk temsiller 1890 yılında Rıdvan Paşanın yaptırdığı Tepebaşı'ndaki ahşap binada verildi; daha sonra Şehzadebaşı'ndaki Ferah tiyatrosu v.d. kullanıldı.) 20 Ocak 1916 perşembe günü, ikindi zamanı kadınlara, o günün gecesi erkeklere oynandı. Bu temsilden kısa bir süre sonra para sıkıntısına düşen Dârülbedayi, 14 Mart 1916'da musiki bölümünü kapattı. 1917 Yılında, yardım niteliğindeki 3 000 lira 1 000 liraya indirildi. Bu sırada Dârülbedayi ilk yerli piyesi (Halit Fahri Ozansoy'un Baykuş, adlı manzum dramı) oynadı (2 Mart 1917). Muhsin Ertuğrul'un sahneye koyduğu ve oynadığı bu oyun halkça tutuldu. İkinci yerli oyun Yusuf Ziya Ortaç'ın Binnaz'ı oldu (1919). Bu sırada, parasızlıktan kapatılmış olan okul bölümü tekrar çalışmağa başladı ve Dârülbedayi Şehzadebaşı'ndaki Letafet apartmanından Hamalbaşı'nda (Beyoğlu) bir eve taşındı.
1918 Yılından başlayarak düzenli duruma, giren temsillere rağmen, kurumdaki huzursuzluk arttı. 31 Mart 1920'de Belediye başkanlığınca hazırlanan ikinci yönetmelik otuz üç maddeydi ve Dârülbedayi bu yönetmelikle, yalnızca temsiller veren bir tiyatro durumuna geldi. Sanatçılarla yönetim kurulu arasında ortaya çıkan anlaşmazlık üzerine, sanatçıların önemli bir kısmı ayrılarak özel bir tiyatro (Yeni sahne) kurdular. Bu topluluğun çalışmaları uzun sürmedi, kurucu İsmail Faik Bey iflas edince, topluluk da dağıldı. 1922'de kurulan başka bir özel tiyatro (Türk tiyatrosu), buradan ve Dârülbedayi'den yeni ayrılan sanatçıları biraraya getirdi. Bu kargaşalıklar 1923'e kadar sürdü. Parasızlık, düzensizlik ve imkânsızlık içinde Dârülbedayi o yılın temsillerine ancak ilkbaharda başlayabildi. Öte yandan, Defterdarlık temsil gelirinden vergi istiyordu. Cumhuriyet'in ilânından sonra, Dârülbedayi için bir tasarı hazırlanması 1924 yılında kararlaştırıldı. İlk düzenli dönem olan 1927–1928 mevsimine kadar sanatçılar çeşitli topluluklar halinde çalıştılar. En önemlileri: Muhsin Ertuğrul'un Şehzadebaşı Ferah sahnesinde kurduğu, Raşit Rıza'nın Halep Çarşısı Varyete tiyatrosunda kurduğu ve Fikret Şadi’nin Anadolu turneleri düzenlediği Millî sahne adlı topluluklar.
1927–1928 Tiyatro döneminde Dârülbedayi'nin başına Muhsin Ertuğrul geçirildi. Temsiller disiplinli, düzenli ve oyun seçimi daha iyi bir durum aldı. Yerli esere verilen önem arttı; 1928–1929 mevsiminde beş, 1932–1933 döneminde yedi yerli eser oynandı. Daha sonraki yıllarda sahnelenen Türk oyunlarının sayısı sürekli olarak arttı. 1930 Yılında Büyük Millet meclisinde kabul edilen Belediyeler kanununun 5. maddesinin 59. fıkrası, tiyatro binası yapmayı ve tiyatro topluluğu kurmayı «ihtiyarî» görev olarak belediyelere veriyordu. Böylece, bu kurum doğrudan doğruya belediyeye bağlandı. 1924 Yılındaki komisyon Dârülbedayi'nin «İstanbul Şehir tiyatrosu»adını almasını kararlaştırdı. Kurum, belediyeye bağlandıktan sonra basında ve halk arasında Şehir tiyatrosu adıyla anıldı, ancak kurum Şehir tiyatrosu adını 1934 yılında aldı.
Kaynak: Meydan Larousse